FERSUDE - Altı yıl önce, tam da baharın böyle bir gününde İstanbul-Beylikdüzü Belediyesi’nde Yaşar Kemal’in yazarlığı hakkında düzenlenen bir panele katılmıştım. Çıkıp oraya gelmişti. Sonunda yüzyüze tanışabilmiştim. Zarif, yakışıklı ve gençti ve insanla insanın abisiymiş gibi konuşuyordu.
Hemen kaynaşmıştık. İkimiz de ölüsü ile, kaybı ile vedalaşamayan ve bu yüzden hayatı ve tarihindeki yası dinmeyen bir ailenin çocuklarıydık. Bizim gibi insanlar dünyanın her yerinde birbirini tanır. Kişisel bir ortak tarih olmadan da hemen dost olur.
Orada Dersim Defterleri: Beyaz Dağ’da Bir Gün – Kou Spî de Ju Roze’yi imzalayıp vermişti. Yazı dediğimiz şey, bir tarih ve bir hayat parçasının karılması ile yapılan bir şeydir. İşte bu yüzden o kitabın her okunuşunda o dağa sığınanlar yeniden katledilir! Buna “unutmamak” diyoruz.
Paris’te yaşadığını söylemişti orada. “Bir gün yolun düşerse misafir ederim” diye eklemişti.
Bir gün yolum düştü. Ancak yolumun vardığı yerde o, o sırada bir yolculuğa hazırlanıyordu.
Telefonunu bulup aradığımda son derece metin bir ses ile bahsetti bu yolculuğun kaçınılmaz oluşundan. Yola çıkmadan önce bu dünyada bırakacaklarını derliyordu. Gövdesinin yerine bir kütüphane kuruyordu.
Emirali Yağan, yaşayan biri olarak hatırlanmak istiyordu.
Paris’in Chartes banliyösündeki divanına vardığımda, parmakları ile harfler arasında derin bir uçurum vardı artık. Ama Beylikdüzü’ndeki o abi gözleri yerli yerindeydi.
Pek çok şeyden bahsetti. Soluğunun izin verdiğinden daha fazla cümle kurdu. Mehmed Uzun’un son günleri geldi aklıma. Onun gibi Emirali Yağan’ın da dünyaya söyleyeceği son sözleri işitiyordum sanki. Tam kafamdan bu düşünceler geçerken Emirali abi, Mehmed Uzun’u andı ve ekledi: “Anadil önemli. İyi anlayamadık. Urmiye Mavisi’nde köklerime eğildim. Dersim’de derlenmiş çok sayıda metni Türkçeye çevirdim, ama keşke kendi anadilimde daha fazla yazsaydım.”
Haseke’yi sordu sonra. Dünyayı sordu. Sonra yaşayan herkesi sordu.
En son konuşmamızda telefonda yankılanan mutlu sesi ile “Kirmanşah’tan gelin aldık hoca” demişti. Dünyaya söylediği son sözlere, ailesinin yaslı eşiğine gölgesi düşen bir muradı da eklemişti işte. O zaman içime garip bir his doldu: Emirali abi yolculuk hazırlıklarını tamamlamıştı.
Sonra.
Sonra Munzur’un kıyısına iner gibi serin adımlarla yola çıktı.
Bugün, yolumun düştüğü yerde, Emirali Yağan’ı Munzur’a doğru uğurlamak için toplandık. Ailelerimizden farklı olarak hiç değilse kaybımızla vedalaşabildik!
Doğduğu topraklara ancak tabutuyla dönebilmek, dünyadan alacaklı olduğumuzu gösterir abi!
Şimdi dünyadan alacaklı bir yolcu olan sana dünyaya gelen bir bebeğe yazdığın bir ninni/şiirini okuyarak veda etmek istiyorum.
Sevgili Emirali Yağan, bu şiir, yeniden doğmamız içindir.
De Lorî
Mezopotamya gecelerinde
pusatsız uykuların özlemi
tütün ve kavdır de lorî
duru bir aşk söylencesinde
sabahlara ulanan
dağlara döner yüzünü
ele vermez kederini
bel verip ala karlı uçurumlara
dağılır ılgımlara duman duman
kar boran düşer de yollarına
çığlara karışır vay delal
has ölümler sınanır
sakınır gazabından
ve düşer yollara de lorî, lorî
beyhude dönen değirmen
küllerini öğüten
Oxir vo to rê birawo pîl û zerweş.
* Şiir, şairin toplu şiirleri Gitmek Bir Uzun Öykü, s. 161'den alınmıştır.
|